İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı kararıyla hayatımızdan çıkarıldı.
Aniden.
Oysa ne büyük umutlarla imzalanmış, biz kadınlara derin bir oh çektirmişti.
İsmi neden İstanbul Sözleşmesi idi biliyor musunuz?
Çünkü biz hazırlamış, biz imzalamıştık.
İstanbul’da temelleri atılmıştı.
Dünyaya yüzümüzü çevirip bakabilmemizi sağlıyordu.
Türk kadınının nasıl da korunduğunu, nasıl da erkeklerle eşit haklara sahip olduklarını cümle âleme haykırıyordu.
İşin garibi imzalayan bu hükümetti.
AK Parti hükümeti.
İşin garibi o imzayı silip atan yine bu hükümet.
Peki ne değişti?
Şu değişti: Oy oranı…
Hükümet bu sözleşmenin kendisine oy kaybettirdiğini yapılan anketlerle gördü.
Çünkü tabanı radikal İslamcı kaynayan AK Parti, kadın haklarını ön plana çıkaran bu sözleşmeyle onları rahatsız etmişti.
Hiç kadının hakkı olur mu?
Hiç boşanan kadın tazminat alabilir mi?
Hiç bir kadın, istediği cinsel kimliğe sahip olabilir mi?
Olamaz!
Onlar ne isterse kadın onu yapabilir ancak.
Evet, istedikleri bu.
Erkek 4 kadın alabilsin, ama kadın kendi rızasıyla boşanamasın.
Erkek dövebilsin, ama kadın “Beni kurtarın” diyecek bir hukuki hak dahi bulamasın.
Erkek, kadının üzerinde egemen olsun, ama kadın kocasına haber vermeden kuaföre bile gidemesin.
Kadın gülemesin, konuşamasın, giyinemesin.
İstedikleri tam da bu.
Kadınlar onların canı istediğinde sevişebilecekleri, istediklerinde dövebilecekleri, nereye isterse oraya sürükleyebilecekleri bir eşya parçası.
Atatürk’ün yarım asır önce verdiği haklar, teknoloji çağında, 2020’li yıllarda elimizden alınıyor.
Ama kimse bitti sanmasın.
İstanbul Sözleşmesi bir “adam”ın iki dudağı arasında değildir.
Bu ülkede milyonlarca “kadın” ve de onları destekleyen aklı başında bir o kadar “erkek” var.
Anayasamız bu sözleşmenin bir gece yarısı kararnamesiyle silinip atılamayacağını söylüyor.
O yüzden umudunuzu kesmeyin kadınlar!
Susmayın!
Henüz kaybetmiş değiliz.
Susarsak, onların istediği olacak.